Fuat Ercan

Archive for the ‘Kitap Sunuları’ Category

Posted on: August 10, 2009

KAPAK-YA4-2-2008-09-22

    SUNU

“Mesele, Umut Etmeyi Öðrenmektir”

Fuat Ercan

“Kelimenin tam anlamýyla baþaþaðý olmuþ bir dünyada

gerçek yalanýn bir momentidir”

G.Debord

Yalanýn bir momenti haline gelen bu dünya umutlarý da umutsuzluðun bir momentine çevirdi. E.Bloch’un özlü ifadesi ile o zaman “Mesele, Umut Etmeyi Öðrenmektir.” Fakat baþaþaðý olmuþ dünya da, gerçeðe yönelme/umuda yönelme nasýl gerçekleþecek. Dünyanýn baþaþaðý olmasýnýn tarihi ve bu tarihi tanýmlayan iþleyiþi açýða çýkarma umuda kaynaklýk edebilir. Baþaþaðý edilmiþ bir dünyanýn gerçekliðine ulaþmak için yapacaðýmýz ilk iþ tarihe dönüþ olacaktýr. Çünkü bugün yaþadýðýmýz dünyaya ait tüm bilgi/donanýmýz tarih içinde egemenlerce oluþturulmuþtur. Egemenlerin tarihi farklý bir geleceðin önündeki temel engellerden biridir. Bu engeli nasýl aþacaðýz? Walter Benjamin çok önceleri bu konuda bizleri uyarmýþtý: “Tarihsel maddeci için bunun anlamý yeterince açýktýr. Bu ana kadar hep galip gelenler, bugün hükmedenlerin altta kalanlarý çiðneyerek ilerlediði zafer alayýnda yerlerini alýrlar. Her zamanki gibi ganimetler de alayla birlikte taþýnýr. Kültürel zenginlik denir bunlara. Ama tarihsel maddeci zafer alayýný temkinli bakýþlarla uzaktan izler. Çünkü bu kültürel zenginlik, hiç istisnasýz, dehþet duygusuna kapýlmadan düþünülemeyecek bir kökene sahiptir. Varlýklarýný sadece onlarý yaratan büyük dehalarýn çabalarýna deðil, ayný zamanda o çaðda yaþamýþ adý saný bilinmeyen insanlarýn katlandýðý külfetlere de borçludurlar. Hiç bir kültür ürünü yoktur ki, ayný zamanda bir barbarlýk belgesi olmasýn. Ve kültür ürününün kendisi gibi, elden ele aktarýlma süreci de nasibini alýr bu barbarlýktan.”(Walter Benjamin) Benjamin tarihsel maddecinin bu koþullarda görevlerinden birinin “Geçmiþi tarihsel olarak kurmak “onu gerçekten olmuþ olduðu gibi” tanýmak deðil, tehlike anýnda birden parlayýveren anýyý ele geçirmektir.” Yani “tehlike anýnda tarihsel öznenin karþýsýna beklenmedik bir þekilde beliriveren geçmiþ imgesini alýkoymaktýr” (Walter Benjamin)
asla
Sevgili arkadaþým Yüksel üzerine düþen görevi yerine getirmek için bir “anýyý” yeniden gündeme getiriyor/ güncelleþtiriyor. Tarihsel olarak yaþanmýþ bir deneyimi bugün için yeniden tanýmlýyor. Egemen olan ve egemen hale gelen tarihin elinden çekip alýyor. Çekip aldýðý ve yeniden tanýmladýðý bu an üzerinden ise yine Yüksel’in sýkça kullandýðý biçimi ile “amele” sýnýfýnýn Türkiye gerçekliðini yazmaya çalýþýyor. Bu anlamda elinizde tuttuðunuz kitap yaþadýðýmýz þimdiki tehlikeye karþý geçmiþte bize ait olan, yani anti-kapitalist olan bir yaþanmýþlýðý anýmsatýyor. Yüksel “15. yüzyýl sonuyla 16. yüzyýlýn baþý, halkýn mülksüzleþtirilerek, topraktan uzaklaþtýrýlanlarýn“ya çalýþ ya da yok ol” uygulamalarýna bizleri götürüyor. Yaþamýn her alanýný çalýþma üzerinden kapitalist düzenek içinde inþa edilmesi ayný zamanda iþçilerin imal edilme sürecidir. Yani iþçi sýnýfýnýn zaman içinde kendiliðinden oluþumu deðil, týpký fabrikalarda üretilen metalar gibi imal edilmesini mücadele dili üzerinden anlatýyor. Mülklerinden edilen insanlar hiç bilmedikleri yeni mekanlara (kentler) koþarken, ayný zamanda yeni bir yaþama koþuyorlardý. Yani iþçileþtiriliyorlardý. Sahip olduklarý tek þey kendi enerjileri (emek-gücü) idi. Nesneleri dönüþtüren, onlara biçim veren enerji (emek-gücü) ayný zamanda iþçileþmelerinin temel nedeni haline gelmiþti. Çünkü birilerinin (kapitalistlerin) bu enerjilere ihtiyacý vardý. Karl Marx’ýn emek-gücü dediði bu enerji, dünyayý her gün yeniden inþa ederken kendi enerjileri kendilerini güçsüz kýlýyordu. Yani tüm enerjileri kapitalistlere/patronlara güç veriyordu. Karl Marx bunu edebi bir þekilde dile getirmiþti: “Sermaye ölü emektir, vampir gibi sadece canlý emeðin enerjisini çekip aldýðýnda yaþýyor, ne kadar çok canlý emeðin enerjisini çekip alýyorsa o kadar güçleniyor ve daha fazla yaþýyor.” (Karl Marx) Sermayedarlar/patronlar kölelik sisteminde olduðu gibi çalýþanlarý tamamen ele geçirmek istemiyorlardý, ama onlarý uysallaþtýrarak denetim altýna almak istiyorlardý. Bu gereklilik ilk elden “çalýþmanýn” mutlaklaþmasý anlamýna gelmiþtir. Yüksel’in sýkça referans verdiði Paul Lafargue Tembellik Hakký’nda çalýþmanýn mutlaklaþtýrmasýný o kadar iyi dile geitiriyor ki: “Kapitalist uygarlýðýn egemen olduðu uluslarýn iþçi sýnýflarýný garip bir çýlgýnlýk sarýp sarmala”dý. Çýlgýnlýk Lafargue’ye göre “iki yüzyýldan beri, acýlý insanlýðý inim inim inleten bireysel ve toplumsal yoksunluklara yol açmaktadýr. Bu çýlgýnlýk, çalýþma aþký; bireyin, onunla birlikte çoluk çocuðunun yaþam gücünü tüketecek denli aþýrýya kaçan çalýþma tutkusudur.” Bu tutku bu günlerde daha bir belirleyici hale geldi. Uluslararasý rekabet, verimliliði arttýrmak, ihracatý arttýrmak gibi cümlelerle baþlayan egemen dil. Lafargue bu egemen tarza karþý kinlidir; Ne yazýk! Arcadia papaðanlarý gibi ekonomicilerin dediklerini yineleyip duruyorlar: “Çalýþalým, ulusal zenginliði artýrmak için çalýþalým!” diye. Çalýþmayý ama kapitalist düzenek içinde çalýþmayý yüceltenlere karþý seslenir yoldaþýmýz ; “Ey aptallar! Sizler aþýrý ölçüde çalýþtýðýnýz içindir ki, sanayi avadanlýðý çok yavaþ geliþiyor. … Kapitalist toplumda çalýþma, her türlü düþünsel yozlaþmanýn, her türlü örgensel bozukluðun nedenidir” (Lafargue).

Denetim ve kontrolün ilk uðraðý bu nedenden dolayý üretim süreci olmuþtur. Ama çalýþmanýn mutlaklaþmasý için üretim düzeyi tek baþýna yeterli deðildir. Ýþin mutlaklaþtýrýlmasý iþçileri ama sadece iþçileri deðil bir bütün olarak toplumun denetlenmesi ve uysallaþtýrýlmasýna yönelik tekniklerin geliþtirilmesine neden olur. Üretim sürecinde iþçilerin bedenlerini üretim sürecinin gereklerine uyum saðlama teknikleri daha baþýndan itibaren toplumun da bu gerekler üzerinden yeniden biçimlenmesi anlamýna gelecektir. Yani toplum çalýþmanýn zorunluluðu üzerinden yeniden yeniden biçimlenecektir. Tüm sosyal bilimler bu gerekliliði yerine getirmek üzere harekete geçerek bir dizi düzeneðin geliþmesine neden olacaktýr. Gerekliliðin yerine getirilmesi bir yandan iþçilerin yaþam koþullarýna adapte edilmesi anlamýna gelirken, ayný zamanda bu uyum süreci de kültür, geliþme, ilerleme olarak kutsanacaktýr. Ne yazýk ki bu kutsama sadece sisteme hizmet eden sermayenin organik aydýnlarýnca deðil, Marksistlerin dilinde de epey bir yer tutar. Ýþin zorunluluðu ve meþrulaþtýrýlmasý yaþamýn her alanýnda egemenliðini kurmaya baþlamasý, dünyanýn da baþaþaðý çevrilmeye baþlamasýna neden olacaktýr. Kapitalist varoluþ zaman içinde doðallaþtýrýlýp-evrenselleþtirilecek ve bütün yaþananlar ilerleme ve kültürel zenginlik olarak sunulacaktýr. Benjamin’in iþaret ettiði tarihsel anlarý alternatif olarak yakalayýp gündeme taþýma, doðallaþtýrýlan-normalleþtirilen süreci bozacak müdahalelerdir.

Geçmiþte yaþanan bir “aný” güncelleþtirmek dediðimizde Yüksel’in ýsrarlý bir çabasý ile karþýlaþýrýz. Kapitalizmin baþlarýnda yani iþçileþtirme sürecinin doludizgin yaþandýðý dönemde, iþçileþmeye ya da emeðin deðersizleþmesine karþý direnenlerin (henüz iþçi olmayanlarýn/olmaya direnenlerin) öyküsünü güncelleþtirir. Yüksel bu noktada egemen tarih yazýcýlarýnýn ya da burjuva egemenliðinin anlamlandýrmasý içinde ilerlemeye düþman bir hareket olarak tanýmlanan Ludist hareketi analizine konu edinir. Bu hareketi egemen tarih kapitalizme karþý bir isyan olarak algýlamak yerine, tarihin çarkýný tersine çeviren “baþýbozuklar” olarak ilân eder. Yüksel bu analize karþý çýkar ve tarihi yaþanmýþlýðý sorgular. Bu sorgulamayý sadece tarihsel bir merak ile yapmaz, amaçlanan bu hareketin sunduðu olanaklarý bu günkü koþullarda yeniden düþünmektir. Sistemin yapýsal mantýðýnýn egemen olduðu bir zaman dilimi içinde organize ve güçlü yapýlarý ile iþçi sýnýfýný temsil eden sendikalarý yeniden ama eleþtirel olarak düþünmemize olanak saðlar. Ýþçi sýnýfýnýn sermaye ve daha da önemlisi yapýsal bir hal almýþ kapitalizme karþý çýkýþýn politik belirleyeni sadece örgütlü yapýlar olarak sendikalarý iþaret etmenin eksik ve hatalý olacaðýný iþaret eder. Yüksel sunuþlarýnda ve konuþmalarýnda sezgisel bir heyecan üzerinden sorunu ele alýr. Bu sezgisel heyecan/öfke ise insanýn kendi emeðini baþkalarýna belirli zaman ve mekanda sunmanýn baþta bizzat o insan için gayri-doðal ve gayr-i insani olduðundan hareket eder. Ýnsanlýk tarihinin bence en acýmasýz iþleyiþinden biri; insanlarýn kendi enerji ve zamanlarýný kendi özgür iradesi ile kapitaliste sunmasý yalanýdýr. Bu yalan ve sunma ilk baþta iþçinin kendi varoluþu ile çeliþkilidir. Ýþçiler bu çeliþkiyi bedenlerinde ve zihinlerinde günü bir yaþarlar. Bu çeliþki bazen örgütlü bir bilinçlilik olarak açýða çýkar ama çeliþki daha çok bedenlerde birikir, pasif tepkilere bireysel isyanlara neden olur. Ýþçilerin beden ve zihinlerinin uysallaþtýrmasý sýnýfsal mücadelenin önemli uðraklarýndan biri olmuþtur. Beden ve zihinlerin uysallaþtýrýlmasý arkadaþým Yüksel kitabýnda sýkça iþaret ettiði gibi “bir hapishaneden farký olmayan” yaþam ortamý üretecektir. Ýþletme ve mühendislik bilimleri iþçilerin beden ve zihinlerini ele geçirecek yöntemleri bilim adýna ilerleme olarak topluma (aslýnda sermayeye) sunarak, sýnýf mücadelesine katkýda bulunurlar! Yaþamýn çalýþma üzerinden yeniden örgütlenme çabasýnýn bizzat kendisi bir yatýrým alanýna dönüþecektir. Üretim sürecinde yaratýlan metalarýn tüketilmesi bile bir uysallaþtýrma amacýna dönüþmüþtür. Ýstanbul Ýþçi Kurultayý’nda Yüksel kürsüde iþçilere ilk bakýþta oldukça garip gibi görünen bir eylem/talepte bulundu. “Her gece bir saat TV’leriniz kapatýp konuþmayý deneyin. Konuþmak! Talep edilen konuþma. Ýlk elde zor gelecektir, unutmuþsunuzdur kocanýzla, karýnýzla ve arkadaþlarýnýzla konuþmaya. Daha sonra TV kapalý iken evden çýkýp sokaklara arkadaþlara uðrayacaksýnýz. Konuþmalar zamanla kendinize bile unutturulan iþiniz, sýkýntýlarýnýza dönüp gelecek. Kendi hayatýnýzý gündeminize almaya baþlayacaksýnýz.”

Birçok anlamda önemli ve anlamlý bu talep. Böyle bir talebin varlýðýna neden olan gerçekliðin kendisi de anlamlý ve önemli. Yüksel elinizdeki çalýþmada iþaret ettiði gibi “sermayenin emekçiler üzerinde kurmaya çalýþtýðý denetim, gözetleme ve iktidar” artýk yaþamýn kendisi olmuþtur. Yani dünya baþaþaðý çevrilmiþtir. Artýk kuþatýlmýþ bir hayatý yaþamaktayýz ve belki daha da önemlisi artýk her birimiz kendi koþullarýmýza uygun ve bizzat kendi ellerimizle kendimize hapishaneler inþa etmiþiz. Bu baþaþaðý olma halinin belki de en anlamlý ifadesi kapitalizmin oluþum yýllarýnda iþçileþmeye karþý çýkan insanlarýn, bu günlerde üretim araçlarý ve iþ için mücadele etmeleridir. Yüksel egemen tarihsel anlatýyý politik bir ihtiyaç üzerinden yeniden tanýmlama çabasýnýn temel nedeni günümüz gerçeðini, Türkiye gerçeðini anlamaktýr. Türkiye gerçeðini iþçi sýnýfý açýsýndan politik düzleme taþýma kaygýsý beraberinde iþçi sýnýfýnýn karþýlaþtýðý sorunlarý gündeme almayý gerektiriyor. Politik düzleme taþýma kaygýsý iþçi sýnýfý üzerinden politika yapan sol ile iþçi sýnýfý arasýndaki iliþkiyi sorgulamayý gerektirir. Kitap aslýnda baþtan sona bu gereklilik için, bu gereklilikten hareketle yazýlmýþtýr, ama bir kaç yazý doðrudan bu soruya eðilmiþtir. “Türkiye’de Ýþçi Hareketinin Uzun Dalgalarý ve Sol” baþlýklý yazýda Yüksel “iþçi hareketinin taþýdýðý zaaf ve sorunlarýn sola ne ölçüde yansýdýðý, solun yaþadýðý zaaf ve sorunlarýn iþçi sýnýfýna ne ölçüde yansýdýðý” gibi anlamlý soru ile analizine baþlýyor. Bu tarz bir soru özellikle kapitalizmin iyice derinleþtiði günümüz koþullarýnda daha bir önem ve anlam kazanýyor. Sol ile iþçi sýnýfý arasýndaki iliþkiyi Yüksel Engels’ten hareketle Türkiye’de kapitalizmin geliþme özellikleri yani maddi düzeyden hareketle analiz ediyor. Tarihsel bir dönemlendirmeyi içeren bu analize göre “15-16 Haziran eylemine kadar Türkiye’de sosyalist hareket, “eksik kapitalist üretim koþullarý ve eksik sýnýf koþullarý”ný tartýþtý. Bu tartýþmalardan, “eksik teoriler” üretti. Her eksik teorinin boþluðu, yeni bir örgüt, yeni bir yapý ile giderilmeðe çalýþýldý. Öyle olduðu için de 1970’li yýllar “eksik teorilerin” tamamlanmaya çalýþýldýðý yýllar oldu.” Tartýþmalara yol açacak bu analiz aslýnda Türkiye’de kapitalizmin yapýsal koþullarý ve geliþmesine iliþkin bir dizi sorunlu alaný iþaret ediyor. Ama Yüksel “iþçiciliðe” ve “ekonomizme” kapýlmadan iþçi sýnýfý ile bað kurmanýn yol ve yöntemlerini araþtýrmaya bizleri davet ediyor ve bu davetin amacý da “sýnýfsal bakýþ açýsýnýn rehberliðinde teori ile pratiði bütünleþtirerek hayata geçirmek” olarak tanýmlanýyor.

Ýþçi sýnýfýnýn çevresine ve iþçi sýnýfýnýn kendi çevresine ördüðü duvarlardan bir diðeri ise hiç kuþkusuz Avrupa Birliði. Avrupa Birliði öncelikle sol içinde farklýlaþmalara yol açmakla kalmadý, iþçileri temsil eden sendikal yapýlarý da kendi içinde farklý tavýrlar almalarýna neden oldu. Yüksel arkadaþ bu konuda doðrudan bir öneri ile konuya giriyor: “Yaygýn bir kaný olarak Avrupa Birliði’ne (AB) üyelik ile birlikte Türkiye’de çalýþma mevzuatýný düzenleyen yasalarda da iþçiler lehine düzenlemeler yapýlacaðý düþünülmektedir. Bunun gerçekle örtüþüp örtüþmediðini test etmenin en önemli aracý AB’ye üyeli sürecinde uyum adý altýnda çýkarýlan yasalara bakmaktýr.” Burada hemen son zamanlarda çýkartýlan üç yasayý mercek altýna alýyor. Ýlk yasa sosyal güvenlik alanýný düzenlerken “iþsizlik sigortasýný” da düzenleyen 4447 sayýlý yasa. Ýkincisi, adý “Ýþ Kanunu ve Sendikalar Kanunu ile Basýn Mesleðinde Çalýþanlarla Çalýþtýranlar Arasýndaki Münasebetlerin Tanzimi Hakkýndaki Kanun’da Deðiþiklik Yapýlmasý Hakkýnda Kanun olan iþ güvencesi ile ilgili düzenleme. Üçüncüsü ise, 4857 sayýlý Ýþ Kanunu. AB’ye uyum çerçevesinde kabul edilmiþ bu yasalarýn önemli bir farklýlýðý olduðunu ve bu farklýlýðýn “artýk sadece iþyerinde iþçi üzerinde bir egemenlik peþinde deðil, egemenliðin çeperi geniþletilmekte, eve, kahveye, sokaða” taþýndýðýný belirtmekte. Böylece “iþçi yaþamýnýn her anýnda, ister çalýþsýn, ister çalýþmasýn sermayenin denetimi, gözetimi altýndadýr. Ýþçi artýk insani gereksinimleri olan, bunu tüm veçheleri ile yaþayan bir özne deðil, iþveren için sürekli denetim altýnda tutulacak iþin, üretim aracýnýn bir parçasý, bir nesnesi” olduðunu ileri sürecektir. Kapitalizmin Türkiye’nin kendine özgü koþullarýnda emek üzerinde denetim ve kontrol mekanizmalarý oluþturmasý AB ile bütünleþme ile baþlanan süreçle birlikte daha bir çeþitlenip ve derinleþmeye baþlamýþtýr. Yüksel’in ifadeleri ile “her iþyeri artýk bir panoptikon hapishaneye dönmüþtür. Bu hapishanede gözetim için, iktidarýn varlýðýný hissettirmek için çok sayýda denetçiye gerek yoktur. Burada mahkûmlara, ayný anlama gelmek üzere iþçiler kendi kendilerini denetleyecek bir özelliðe kavuþturulmaktadýr.”

Türkiye’de kapitalizmin geliþip dünya ölçeðinde iþleyen sürece katýlmasý, ayný zamanda iþçi sýnýfýnýn politik gündeminde birçok alanda gerilemeye yol açmýþtýr. Ýþçi sýnýfýnýn savunmacý bir stratejiye yönelmesi zaman içinde sendikalarýn iþlevlerinde de önemli deðiþimlere yol açmýþtýr. Sendikalarýn temsil ettiði iþçi sýnýfý ile sendikanýn daha çok sendikacýlarý temsil eden bir yapýya dönüþmesi iþçilerin elini kolunu daha bir baðlamýþtýr. Bu aþamada iþçi sýnýfýnýn siyasal etkinliðini sadece sendikalar ve siyasi partiler dolayýnda açýklamak eksik olacaktýr. Yüksel elinizdeki yazýlarýnda ve bir çok konuþmasýnda iþçinin bizzat iþçi olmaktan kaynaklanan tepkilerini ve hatta kinlerini açýða çýkarýyor. Ýnsanýn kendine ait enerjiye yabancýlaþmasý, kendi yarattýðý zenginlikler karþýsýnda gücünü yitirmesi hapishaneyi daha bir güçlendiriyor. Ama güçlenen hapishane her geçen gün sadece ama sadece iþçi olmaktan kaynaklanana enerjiyi, kendi inþa ettikleri duvarý yýkacak enerjiyi de üretiyor. Önemli olan böyle bir enerjinin var olduðunu önce enerjinin sahiplerine ve daha da önemlisi onu uysallaþtýranlara karþý göstermektir. Bu çaba umutsuzluðu umuda çevirirken, gerçekliði de yalandan kurtaracaktýr.

Yüksel dostum tarihsel bir “aný” yani “Ludist haraketi” iþaret ederek, “gelecek ile geçmiþ arasýndaki donuk ayrýmlarý” (E.Bloch) yýkýyor. “Umut etmeyi” bir defa daha “öðretiyor.” Bir ýþýk tutuyor. Ama sadece bir ýþýk, bundan sonrasý umudu yaþama aktaracaklarýn “iþi”. Iþýk tutmak anlamlý bir pratik ama çok da abartýlmamalý, esas olan o ýþýk altýnda yaþamý dönüþtürmektir.


Sabit Sayfalar

Kategori

April 2024
M T W T F S S
1234567
891011121314
15161718192021
22232425262728
2930  

Son Yorumlar

konut projeleri on
fuat ercan on
on
fuat ercan on Yeniden Merhaba!
Diyar Saraçoðlu on Yeniden Merhaba!